Fuat ÜSTÜNDAĞ (şimdiye kadar 118 posta) | | Sedef Çiçeği
Mahkeme salonunda, seksenlerindeki yaşlı çiftin durumu içler acısıydı. Adam inatçı bakışlarla suskun, Nine'nin ağlamaktan iyice çukurlaşmış gözleri ve keskin çizgileriyle bıkkın bakışları süzüyordu etrafını...Ve Hakimin tokmak sesiyle sustu uğultu ve tok sesiyle, sözü yaşlı kadına verdi hakim...
"Anlat teyze neden boşanmak istiyorsun...?"
Yaşlı kadın derin bir nefes çektikten sonra baş örtüsüyle ağzını aralayıp, kısılmış sesiyle konuşmaya başladı...
"Bu herif yetti gari, elli yıldır bezdirdi hayattan..."
Sonra uzunca bir sessizlik hakim oldu mahkeme salonunda... Sessizlik bu tür haberleri her gün manşet yapan gazetecilerden birinin flaşıyla bozuldu. Kimbilir nasıl bir manşet atacaklardı, yaşanmış elli yılın ardından...
Çok sayıda gazeteci izliyordu davayı, kadın neler diyecekti... Herkes onu dinliyordu. Yaşlı kadının gözleri doldu...
Ve devam etti:
"Bizim bir sedef çiçeği vardı, çok sevdiğim... O bilmez...elli yıl önceydi.. O çiçeği bana verdiği çiçeklerin arasından kopardığım bir yaprağı tohumlamıştım, öyle büyüttüm. Yavrumuz olmadı,
onları yavrum bildim... Bir süre sonra çiçek kurumaya başladı. O zaman adak adadım... Her gece güneş açmadan önce bir tas suyla suluycam onu diye... İyi gelirmiş dedilerdi... Elli yıl oldu, bu herif bir gece kalkıp bir kere de bu çiçeği ben sulayım demedi... Ta ki geçen geceye kadar.
O gece takatim kesilmiş, uyuyakalmışım... Ben böyle bir adamla elli yıl geçirdim... Hayatımı, umudumu herşeyimi verdim... Ondan hiçbir şey göremedim. Bir kerecik olsun, benim bildiğim görevlerden birisini yapmasını bekledim.... Onsuz daha iyiyim, yemin ederim."
Hakim, yaşlı adama dönerek:
"Diyeceğin bir şey var mı baba?" dedi.
Yaşlı adam bastonla zor yürüdüğü kürsüye, o âna kadar suçlanmış olmanın utangaçlığını hissettiren yüz ifadesiyle hakime yöneldi:
"Askerliğimi, reisicumhur köşkünde bahçevan olarak yaptım, o bahçenin görkemli görünümüyle büyümesi için emeklerimi verdim... Fadime'mi de orada tanıdım... Sedefleri de... Ona en güzel çiçeklerden büketler verdim... O çiçeklerle doludur bahçesi... Kokusuna taptığım perişan eder
yüreğimi... İlk evlendiğimiz günlerin birinde boyun ağrısından onu hekime götürdüm... Hekim çok uzun süre uyanmadan yatarsa boynundaki kireç sertleşir, kötüleşir dedi.. Her gece uykusunu bölüp, uyansın, gezinsin dedi... Hekimi pek dinlemedi, bizim hatun... lâfım geçmedi... O günlerde
tesadüf bu çiçek kurudu... Ben ona gece sularsan geçer dedim. Adak dilettim... Her gece onu uyandırdım. Ve onu seyrettim... O sevdiğim kadının yavrusu bildiği çiçekleri sularken seyrettim... Her gece o çiçek ben oldum sanki... Ona bu yüzden tapabilirdim..." dedi adam; o yaştaki
bir adamdan beklenmeyecek ifadelerle...
"Her gece O yattıktan sonra uyandım... Saksıdaki suyu boşalttım... Sedef gece sulanmayı sevmez hakim bey. Geçen gece de... Yaşlılık; ben de uyanamadım.. Uyandıramadım... Çiçek susuz kalırdı amma, kadınımın boynu yine azabilirdi... Suçlandım. Sesimi çıkartamadım..."
O an Mahkeme salonunda herşey sustu...
Ertesi sabah gazeteler "Sedef susuz kaldı." diye yine yalnızca neticeyi haber yaptılar...
|