Fuat ÜSTÜNDAĞ (şimdiye kadar 118 posta) | | Biz ve bizim gibi ülkelerin kaderidir. Bu ülkelerde ekonomik, siyasal gündemler hızla değişir.
Bu ülkelerin bir diğer özelliği de, ekonomik ve politik kirizlerle gelen gündemlerin genelde ülkenin kendi iç dinamikleri ile şekilenmemesidir. Ülkeye giren sıcak para, ülkenin iç dış borçları, yabancı sermaye yatırımları, borsa hareketleri ekonominin belirleyeni olurken iç ve dış politika, bu ekonomik yapı ve ilişkiler ağı ile şekillenir. Bunun doğal sonucu ülke gündemi uluslararası aktörler tarafından belirlenirken ülke insanları ve politikacılar bu gündemin basit bir öznesi olurlar. Bu durumun farkında olan politikacılar, içine düştükleri açmazı örtmenin telaşıyla dövünüp dururlarken bir kör dövüşünün içinde buluyorlar kendilerini.
Son günlerin türban tartışması da bu kör dövüşün dışa vurmasıdan başka bir anlama gelmiyor. Türban üzerine süren tartışmalara baktığımızda, konunun çok sığ bir düzlemde sürdüğünü ve zorlanarak oluşturulmuş bir gündem olduğunu bize fazlası ile gösteriyor. Türbanın genç kızlarımız için nasıl bağlanacağını dahi tartışan poitikacıların, bunu kendi eşleri ve yakınları için neden düşünmediklerini merak etmiyor da değilim.Türbanlı genç kızların üniversitelere girmesinin özgürlük ve insan hakları bağlamında ele alınması da hayli düşündürücü değil mi?
Her şeyi bir kenara bırakarak türbana yoğunlaşan politikacıların ileri sürdükleri söylemlerle, yapılacak değişikliğin “eğitim hakkı” ve “bireysel özgürlük” alanının genişletilmesi noktasında yoğunlaştığını, bunun kamusal alanlara kadar genişlemeyeceğini ve laikliği asla hedef almadığını-almayacağını söylemekteler.
Ülkenin genel sorunlarını bir kenara bırakarak salt kadın sorunu veya üniversite öğrencilerinin sorunları bağlamında baktığımızda, türbanın bu bağlamda dahi çok da önemli bir yeri olmadığını söylemek mümkün. Türbana verilen bu önceliğin, uluslararası aktörlerin Türkiye ve bölge üzerine geliştirdikleri politikalar ve oluşturdukları porjelerle örtüştüğünü görüyoruz.
Türban serbestliği kadının özgürleşmesi ve toplumsal yaşam içinde özgür bir birey olarak yer almasını sağlayabilir mi. Bu soruya ne yazık ki olumlu bir yanıt veremk zor. Zira türban ve türbana verilen anlam, onun işlevini ve kullanım amacını aşıyor. Türbanı ile eğitim sürecine katılacak kız öğrencilerin kazanacakları eğitim hakkı ve bireysel özgürlükler, onun özgür bir birey olamasını sağlayamıyacaktır.
Türbana bir “bez parçası” demeyi dahi kabul etmeyen ve ona belli ki olduğundan çok farklı anlamlar yükleyen bir anlayışın varlığından habersizmişiz gibi davranamayız. Meclis Kürsüsünden, türbandan “bez parçası” diyerek söz eden DTP milletvekili Özlem Piltanoğlu Türköne, mecliste özelikle MHP sıralarından gelen sert tepkiyi İzmir MHP Milletvekili Oktay Vural "Bez parçası değil hanımefendi o" diye dile giliyordu. Bunun bir benzerine geçen gün Can Dündar’ın Ntv’de yayınlanan “Neden” programında tanık olduk...
ODTÜ Öğretim Üyesi Doçent Doktor Melek Yücel’in konuşması içinde türbanı bir “bez parçası” olarak tanımlamasına gelen elektronik posta ve telefonlarla gösterilen tepkileri Can Dündar dillendirmek zorunda kalırken, Bahçeşehir Üniversitesi Rektörü Profesör Doktor Deniz Ülke Arıboğan’da bu tepkileri onaylayarak inançlara saygılı olmak adına örtünmenin aracına saygı gösterilmesini, bez parçası denmemesi gerektiği uyarısında bulunuyordu.Hayret!. Saçı, başı örten bir örtünun bu kadar önemli ve kutsanıyor olması türban fetişizmi değil de nedir?
Bizi önünde saygı ile eğilmeye çağıran saç ve başı örtmenin aracı olan bu “bez parçası” bireysel özgürlük alanının genişlemesine hizmet etmeyeceği gibi, kadının sosyalleşmesinin de aracı olamaz...
Simgelerin gölgesinde, demokrasi insan hakları ve özgürlüklerin alanını genişletmek mümkün değildir.
Bu da bizim gibi ülkelerin neden yarım yamalak bir demokrasiye sahip olduğumuzu, çağcıl, evrensel değerlerden uzaklığımızı ve insan hakları ile aramıza koyduğumuz mesafeyi açıklamaktadır. Sağlıklı kalın.
|